5 Ekim 2017 Perşembe

Daha Fazla Cesaret Kurtuluş Mutlaka Ellerimizde.....

Değerli dostlar bu yazımızı işten atılan her hafta Cuma günleri eşleri ve çocukları ile Eren enerji kapısına giden direnen Disk’li işçiler olarak yazma ihtiyacı hissettik. Neden mi? 


Biz sendikal mücadeleye başladığımızda ortalığa birçok akıl veren çıktı hepimiz de şahitlik ettik bu iş Disk ile olmaz diye ortalığı bulandırıp durdular. Eren işçisi içinse hiçbir şey yapmadılar, sadece bu iş olmasın diye konuşup durdular, şirket yetkililerine yalakalık yaptılar sonrada sustular. Bu duruma çanak tutan birde mesai arkadaşlarımız vardı sendikanın yetkisi yokmuş diye ortalıkta gezinen (sanki bu konuları başında konuşmamışız gibi), basından duyduğu sözler ile ortalığa korku salmaktan başka bir şey yapmayan, çalışma koşullarına dair çözüm üretmeyen, yaşadıkları sorunu öteleyen, görmezden gelen değerli mesai arkadaşlarımız. O zaman biz çok nettik sendikamıza güvendik ve inandık zaten gelişen süreç her şeyi ortaya koydu, güvenmekte ne kadar haklıymışız, bu iş yetki ile değil yürekle olurmuş, cüretle olurmuş, cesaret ile olurmuş yaşadık ve öğrendik.

Nasıl Mı Olurmuş Birlikte Bakalım.

Her şeyden önce memlekette Ohal var hepimiz biliyoruz. Sokağa çıkmak hak aramak o kadar da kolay değil olsaydı zaten tüm Türkiye’de bir elin parmak sayısını geçmeyecek kadar işçi direnişi olmazdı. Ayrıca koca koca sendikalar binlerce üyeleri olmasına rağmen yetkili sendikalarya güya önlerine gelen toplu iş sözleşmelerini çıtları dahi çıkmadan %3 zamları kabul eden hale gelmiş azıcık yüreği olansa grev ilan etmiş bakanlar kurulu ile yasaklandığında ise susup kenara çekilmiş. İşçiler ile birlikte mücadele etmekte de kimsenin aklına bile gelmemiş.

Tam da bu duruma gelmiş olanlar hepiniz birlikte bağırıyordunuz ya, hak aramak hakkınız ama keşke yetkili bir sendika seçseydiniz olası durumda yetkisiz sendika ile hak arayamazsınız diye. Elbette böyle bağıracaksınız çünkü mücadele eden bir sendika olduğunda sizin de varlığınız sorgulanacak hak aramak denilen şeyin işe iade davası açmaktan daha ileri bir şey olduğu ortaya çıkacak, işçiler sizleri sorgulamaya başlayacak, 40 yıldır oturduğunuz koltuklarınız size dar olacak. (Hak aramak denen şey işe iade davası açmaksa haberiniz olsun biz onu bireyselde açarız yetkili sendikaya da gerek yok.) Hak aramak denen kavramların yazılı olduğu kitapları siz çoktan tozlu raflara kaldırmışsınız ya da o kitapları hiç elinize almamışsınız. Almış olsaydınız bilirdik koca koltuklarınızda konuşmak yerine her Cuma Eren Enerjinin A kapısın da olurdunuz, mücadelemizin yanında olurdunuz. İçiniz de böyle hak mı aranır diye soranlarda çıkabilir birkaç çift laf da size edelim.


Hak Verilmez Alınır.

Verilen mücadeleyi yetersiz bulanlar olabilir. Saygı duyarız ama bu lafları bizden uzakta değil tam da yanımızda etmeniz gerekmez mi? Mücadeleye katkı sağlamak göremediklerimizi aktarmak sesimize ses katmak emekten yana olmanın görevi değilmidir. Emin olun bizden uzakta ettiğiniz laflar değerli olabilir ama yanımızda edilmediğinden maalesef bir şey ifade etmiyor.

Tarih bize bir şeyi öğretmiştir hiçbir sermaye işçilere haklarını buyurun alın dememiştir. İşçiler yürüttükleri mücadeleler sonucunda haklarını kazanmıştır. Az önce de dedik ya hak arama kavramı tozlu raflara kalktığından Türkiye’de işçilerin durumu bu kadar perişan. Sendikalar dibe vurmuş, üye sayıları artan sendikalar ise siyasal iktidarın şemsiyesi altında ilerlemiş bu şekilde ilerlemenin bedelini de masa başlarında işçileri satarak ödüyorlar. Mücadele dinamiği taşıyan işçileri ise kendi içerilerinde sindirmiş, sınıf önderi olabilecek işçi arkadaşımızı bu tavırları ile pasif bir konumda bırakmışlardır. İşçiler ise maalesef kendilerine giydirilen bu gömleği parçalayamamış sendikal bürokrasinin karşında yenilmişler.

Kendi mücadelemizi bir düşünelim. Bizi işten atmak ile tehdit ettiklerinde en büyük lafları santral kapanacak, 200 kişi işten atılacak gibi lafları her gün söylediler. İçme suyumuz dahi elimizden alınmıştı bizlere deniz suyu reva görülüyordu. Bayram, ramazan kumanyaları zarar ediyoruz diye kaldırılmıştı hepimiz birlikte yaşamadık mı bu süreci. Tüm bu duruma nasıl bir arada göğüs gerip direndiysek yaşam koşullarımızı nasıl değiştirdiysek işten atılmalara karşıda aynı tavrı ortaya birlikte koymaktan başka şansımız yok. Toplu iş sözleşmesi diyen arkadaşlarımız için ise yine söylüyoruz bu tarz mücadele dışında başka yolumuz maalesef yok. Verilen pratik mücadele de ortada, bunun da DİSK’ten başka yolu yok.

NASIL MI?

İşten atılan toplam işçi sayısı 14 bunlardan sekiz tanesi Disk, 6 tanesi Enerji-İş üyesi bunu bir kenara yazalım ve dursun. 

Yetki süreçlerinde sendikalar yeterli sayılara ulaştıklarında bakanlığa müracaat eder, bakanlıkta şirkete yetki yazısı yollar. Keşke her şey bu kadar kolay olsa. İşveren tarafının gelen yetki yazısına itiraz etme hakkı var, bu hakkı kullandığında ise yazı tekrar incelenmek için bakanlığa gider. Bu süreç içerisinde sendika istemeyen işverenler bu işe öncülük eden işçilerden bir kısmını işten atmakta buluyor çözümü çünkü yeterli sayıya ulaşılmış olmasın, yetki yazısı boşa düşsün diye. Çalışmaya devam eden işçilere de dönüp tekrar bir tehdit başladığında hepimiz tahmin ediyoruz ki sendika diyen küçük bir topluluk dışında kimse kalmayacak. Bu durumda sendikaların önüne iki seçenek çıkacak ya işverenden icazet isteyip bu işi bağlamaya çalışmak (Bu tip sözleşmeler kölelikten başka bir şey getirmeyeceğini hepimiz biliyoruz) ya da işçilerin birliği sağlamaya çalışıp mücadele koşullarını geliştirmek ve direne direne kazanıp o masaya oturmak. (Yaşadığımız tablodan yola çıkarsak bu işe öncülük eden üyeleri için dava açmaktan başka bir şey yapmayan sendikadan ne sana nede bana fayda gelmez haberin olsun he bir de istediği kadar yetkisi olsun.)  İkinci dediğimiz olmaz diyorsan kusura bakma kardeşim sen zaten yenilmişsin. Sendika, mücadele gibi kavramlar senin harcın da değil. Bu laflarımız ağır gelebilir ama inan dost olduğumuzdan bu laflar bilesin.
 14 İşçi arkadaşımızın işten atılmasında 2 sendikanın da verdiği pratik mücadele ortadadır. Kimin neyi tercih ettiği neyi kurmaya çalıştığı çok nettir. İşçi arkadaşlarımız buna göre tercihlerini yapacaklar: Ya mücadele olacak bu tercih ya da icazet.   

Bu söylediklerimizden direnişi seçmeyen arkadaşlarımıza teslimiyetçi, medet umuyorlar gibi söylemler çıksın istemeyiz. Genel bir durum değerlendirmesi yapmak istedik pratik içerisinde yaşadıklarımızı sizin ile paylaşmak istedik. Sarı sendikanın kıskacında olan arkadaşlarımız bizde sizin gibi ilk defa bir sendikal mücadelenin içerisine girdik gerçekleri yaşadıklarımız pratikler ile öğreniyoruz. Siz sendika değiştirelim dediğinizde size bir laf ettik, emek dediniz emek varsa kimin harcadığı ortada dedik ve sizleri ikna edemedik. Başka bir yol tercih ettiniz (Bizce o yol yanlış) ve size sendikanız tarafından ne söyleniyorsa sizde onu yaptınız. Tamda sorunumuz burada başlıyor işte. Sizin ile birlikte yan yana haykırmadık mı “Hak Verilmez Alınır” diye, ilk tercihimizi yaparken Disk kavgadan kaçmaz diye konuşmadık mı yetkisi yokmuş bu iş masada biter dediğiniz şey yukarıda verdik ya onca örneği size. Tekrar iş başı yaptığımızda icazet ile iş başı yapan mı olacağız yoksa ben direnerek kazandım diyenler mi olacağız. Bu yüzden haydi işten atılan ve çalışmaya devam eden arkadaşlarımız yüzünüzü gerçek mücadeleye kazanabileceğimiz yöne dönme vakti, omuz verme vakti çünkü bu kavga hepimizin çocuklarının daha güzel yarınlarda yaşama kavgası. Onlara güzel bir gelecek bırakma kavgası.



Her Cuma biz saat 16:15 te haklarımız için Eren Enerji kapısında olmaya devam edeceğiz. Hak arama mücadelemizi sonuna kadar sürdüreceğiz. İşten çıkarken bindiğiniz servislerde bizim ile göz göze gelmekten kaçındığınızın da farkındayız. Kaçındığınız şeyin aslında kendi gerçekliğiniz ile yüzleşmekten kaçınmak olduğunu biliyoruz, kaçındığınız şeyin gerçekler olduğunu siz de biliyorsunuz. Yapılacak iş çok basit korkmadan sömürenlerin, işçi hakkı yiyenlerin üstüne üstüne yürümek, hak ettiğimiz yaşamı omuz omuza kendi ellerimiz ile birlikte almak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder