Değerli dostlar bu yazımızı işten atılan her hafta Cuma günleri eşleri ve
çocukları ile Eren enerji kapısına giden direnen Disk’li işçiler olarak yazma
ihtiyacı hissettik. Neden mi?
Biz sendikal mücadeleye başladığımızda ortalığa birçok akıl veren çıktı
hepimiz de şahitlik ettik bu iş Disk ile olmaz diye ortalığı bulandırıp
durdular. Eren işçisi içinse hiçbir şey yapmadılar, sadece bu iş olmasın diye
konuşup durdular, şirket yetkililerine yalakalık yaptılar sonrada sustular. Bu
duruma çanak tutan birde mesai arkadaşlarımız vardı sendikanın yetkisi yokmuş
diye ortalıkta gezinen (sanki bu
konuları başında konuşmamışız gibi), basından duyduğu sözler ile ortalığa
korku salmaktan başka bir şey yapmayan, çalışma koşullarına dair çözüm
üretmeyen, yaşadıkları sorunu öteleyen, görmezden gelen değerli mesai
arkadaşlarımız. O zaman biz çok nettik sendikamıza güvendik ve inandık zaten
gelişen süreç her şeyi ortaya koydu, güvenmekte ne kadar haklıymışız, bu iş
yetki ile değil yürekle olurmuş, cüretle olurmuş, cesaret ile olurmuş yaşadık
ve öğrendik.
Nasıl Mı Olurmuş Birlikte Bakalım.
Her şeyden önce memlekette Ohal var hepimiz biliyoruz. Sokağa çıkmak hak
aramak o kadar da kolay değil olsaydı zaten tüm Türkiye’de bir elin parmak
sayısını geçmeyecek kadar işçi direnişi olmazdı. Ayrıca koca koca sendikalar
binlerce üyeleri olmasına rağmen yetkili sendikalarya güya önlerine gelen toplu
iş sözleşmelerini çıtları dahi çıkmadan %3 zamları kabul eden hale gelmiş
azıcık yüreği olansa grev ilan etmiş bakanlar kurulu ile yasaklandığında ise
susup kenara çekilmiş. İşçiler ile birlikte mücadele etmekte de kimsenin aklına
bile gelmemiş.
Tam da bu duruma gelmiş olanlar hepiniz birlikte bağırıyordunuz ya, hak
aramak hakkınız ama keşke yetkili bir sendika seçseydiniz olası durumda
yetkisiz sendika ile hak arayamazsınız diye. Elbette böyle bağıracaksınız çünkü
mücadele eden bir sendika olduğunda sizin de varlığınız sorgulanacak hak aramak
denilen şeyin işe iade davası açmaktan daha ileri bir şey olduğu ortaya
çıkacak, işçiler sizleri sorgulamaya başlayacak, 40 yıldır oturduğunuz
koltuklarınız size dar olacak. (Hak aramak denen şey işe iade davası açmaksa
haberiniz olsun biz onu bireyselde açarız yetkili sendikaya da gerek yok.) Hak
aramak denen kavramların yazılı olduğu kitapları siz çoktan tozlu raflara
kaldırmışsınız ya da o kitapları hiç elinize almamışsınız. Almış olsaydınız
bilirdik koca koltuklarınızda konuşmak yerine her Cuma Eren Enerjinin A kapısın
da olurdunuz, mücadelemizin yanında olurdunuz. İçiniz de böyle hak mı aranır
diye soranlarda çıkabilir birkaç çift laf da size edelim.
Hak Verilmez Alınır.
Verilen mücadeleyi yetersiz bulanlar olabilir. Saygı duyarız ama bu lafları
bizden uzakta değil tam da yanımızda etmeniz gerekmez mi? Mücadeleye katkı
sağlamak göremediklerimizi aktarmak sesimize ses katmak emekten yana olmanın
görevi değilmidir. Emin olun bizden uzakta ettiğiniz laflar değerli olabilir
ama yanımızda edilmediğinden maalesef bir şey ifade etmiyor.
Tarih bize bir şeyi öğretmiştir hiçbir sermaye işçilere haklarını buyurun
alın dememiştir. İşçiler yürüttükleri mücadeleler sonucunda haklarını
kazanmıştır. Az önce de dedik ya hak arama kavramı tozlu raflara kalktığından
Türkiye’de işçilerin durumu bu kadar perişan. Sendikalar dibe vurmuş, üye
sayıları artan sendikalar ise siyasal iktidarın şemsiyesi altında ilerlemiş bu
şekilde ilerlemenin bedelini de masa başlarında işçileri satarak ödüyorlar.
Mücadele dinamiği taşıyan işçileri ise kendi içerilerinde sindirmiş, sınıf
önderi olabilecek işçi arkadaşımızı bu tavırları ile pasif bir konumda
bırakmışlardır. İşçiler ise maalesef kendilerine giydirilen bu gömleği
parçalayamamış sendikal bürokrasinin karşında yenilmişler.
Kendi mücadelemizi bir düşünelim. Bizi işten atmak ile tehdit ettiklerinde
en büyük lafları santral kapanacak, 200 kişi işten atılacak gibi lafları her
gün söylediler. İçme suyumuz dahi elimizden alınmıştı bizlere deniz suyu reva
görülüyordu. Bayram, ramazan kumanyaları zarar ediyoruz diye kaldırılmıştı
hepimiz birlikte yaşamadık mı bu süreci. Tüm bu duruma nasıl bir arada göğüs
gerip direndiysek yaşam koşullarımızı nasıl değiştirdiysek işten atılmalara
karşıda aynı tavrı ortaya birlikte koymaktan başka şansımız yok. Toplu iş
sözleşmesi diyen arkadaşlarımız için ise yine söylüyoruz bu tarz mücadele
dışında başka yolumuz maalesef yok. Verilen pratik mücadele de ortada, bunun da
DİSK’ten başka yolu yok.
NASIL MI?
İşten atılan toplam işçi sayısı 14 bunlardan sekiz tanesi Disk, 6 tanesi
Enerji-İş üyesi bunu bir kenara yazalım ve dursun.
Yetki süreçlerinde sendikalar yeterli sayılara ulaştıklarında bakanlığa
müracaat eder, bakanlıkta şirkete yetki yazısı yollar. Keşke her şey bu kadar
kolay olsa. İşveren tarafının gelen yetki yazısına itiraz etme hakkı
var, bu hakkı kullandığında ise yazı tekrar incelenmek için bakanlığa gider. Bu
süreç içerisinde sendika istemeyen işverenler bu işe öncülük eden işçilerden
bir kısmını işten atmakta buluyor çözümü çünkü yeterli sayıya ulaşılmış olmasın,
yetki yazısı boşa düşsün diye. Çalışmaya devam eden işçilere de dönüp tekrar bir
tehdit başladığında hepimiz tahmin ediyoruz ki sendika diyen küçük bir topluluk
dışında kimse kalmayacak. Bu durumda sendikaların önüne iki seçenek çıkacak ya
işverenden icazet isteyip bu işi bağlamaya çalışmak (Bu tip sözleşmeler kölelikten başka bir şey getirmeyeceğini hepimiz biliyoruz) ya da işçilerin birliği
sağlamaya çalışıp mücadele koşullarını geliştirmek ve direne direne kazanıp o
masaya oturmak. (Yaşadığımız tablodan
yola çıkarsak bu işe öncülük eden üyeleri için dava açmaktan başka bir şey
yapmayan sendikadan ne sana nede bana fayda gelmez haberin olsun he bir de
istediği kadar yetkisi olsun.) İkinci dediğimiz olmaz diyorsan kusura bakma
kardeşim sen zaten yenilmişsin. Sendika, mücadele gibi kavramlar senin harcın
da değil. Bu laflarımız ağır gelebilir ama inan dost olduğumuzdan bu laflar
bilesin.
14 İşçi arkadaşımızın işten atılmasında 2 sendikanın da verdiği
pratik mücadele ortadadır. Kimin neyi tercih ettiği neyi kurmaya çalıştığı çok
nettir. İşçi arkadaşlarımız buna göre tercihlerini yapacaklar: Ya mücadele olacak
bu tercih ya da icazet.
Bu söylediklerimizden direnişi seçmeyen arkadaşlarımıza teslimiyetçi, medet
umuyorlar gibi söylemler çıksın istemeyiz. Genel bir durum değerlendirmesi
yapmak istedik pratik içerisinde yaşadıklarımızı sizin ile paylaşmak istedik.
Sarı sendikanın kıskacında olan arkadaşlarımız bizde sizin gibi ilk defa bir
sendikal mücadelenin içerisine girdik gerçekleri yaşadıklarımız pratikler ile
öğreniyoruz. Siz sendika değiştirelim dediğinizde size bir laf ettik, emek
dediniz emek varsa kimin harcadığı ortada dedik ve sizleri ikna edemedik. Başka
bir yol tercih ettiniz (Bizce o yol yanlış) ve size sendikanız
tarafından ne söyleniyorsa sizde onu yaptınız. Tamda sorunumuz burada başlıyor
işte. Sizin ile birlikte yan yana haykırmadık mı “Hak Verilmez Alınır” diye,
ilk tercihimizi yaparken Disk kavgadan kaçmaz diye konuşmadık mı yetkisi yokmuş
bu iş masada biter dediğiniz şey yukarıda verdik ya onca örneği size. Tekrar iş
başı yaptığımızda icazet ile iş başı yapan mı olacağız yoksa ben direnerek kazandım
diyenler mi olacağız. Bu yüzden haydi işten atılan ve çalışmaya devam eden
arkadaşlarımız yüzünüzü gerçek mücadeleye kazanabileceğimiz yöne dönme vakti,
omuz verme vakti çünkü bu kavga hepimizin çocuklarının daha güzel yarınlarda
yaşama kavgası. Onlara güzel bir gelecek bırakma kavgası.
Her Cuma biz saat 16:15 te haklarımız için Eren Enerji kapısında olmaya
devam edeceğiz. Hak arama mücadelemizi sonuna kadar sürdüreceğiz. İşten
çıkarken bindiğiniz servislerde bizim ile göz göze gelmekten kaçındığınızın da
farkındayız. Kaçındığınız şeyin aslında kendi gerçekliğiniz ile yüzleşmekten
kaçınmak olduğunu biliyoruz, kaçındığınız şeyin gerçekler olduğunu siz de
biliyorsunuz. Yapılacak iş çok basit korkmadan sömürenlerin, işçi hakkı yiyenlerin
üstüne üstüne yürümek, hak ettiğimiz yaşamı omuz omuza kendi ellerimiz ile
birlikte almak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder