6 Ekim 2017 Cuma

Üç Maymunu Oynuyorlar (Elmas 67)



Kilimli İlçesi’ne bağlı Çatalağzı Beldesi’nde faaliyet gösteren Eren Enerji’de sendikal örgütlenme çalışmaları yüzünden  işten çıkarılan işçilerin     mücadeleleri devam ediyor. DİSK’e bağlı Enerji Sen Genel Sekreteri     Süleyman Keskin, Eren Enerji Santrali önünde basın açıklaması yaptı. Açıklamaya işten çıkarılan Eren Enerji işçileri ve aileleri katıldı.
Keskin yaptığı konuşmada;
 “Altı haftadır Eren Enerjinin kapısında bekliyoruz. Burada yaşanan  hukuksuzluğu altı haftadır bir şekilde dile getirmeye çalışıyoruz. Yaşadığımız topraklar Türkiye’de uluslar arası çalışma örgütüne ev sahipliği yaptı.                Bu ülkenin Başbakanı işçilere yönelik bir açıklama yaptı.
Korkmayın sendikalı olun sendika demek güç demektir, sendika demek birlik demektir. Biz Nisan başından beri korkmayanlarız. Eren’in kapısından      çıkartılan 14 tane arkadaşımız da, korkmadığı için başından beri bu süreci örgütlemeye çalıştılar. İnadına sendika dediler. İnadına mücadele ettiler. Korkmadıkları için Eren’in aracı şirketi tarafından baskı ve tehditle karşı     karşıya kaldılar. Eren şirketinin baskı ve tehditleri yetmedi, bölgemizde     bulunan mülki amirler tarafından da telefonlarla ailelerine kadar aranarak sendikadan istifa ya zorlandılar. Baskı ve tehditle karşı karşıya kaldılar.    Buradaki işçi arkadaşlarımız baskı ve tehditlerin karşısında yine          korkmadılar anayasal haklarını savundular.
Uluslar arası yasalarda çok açık ve net söylemekle bizim Anayasamız da         çok açık net söylemektedir. İşçilerin örgütlenme sendika seçme hakları   güvence altına alınmıştır. Tam da biz işten atıldıktan bir buçuk ay sonra korkmayın  dediniz. Biz beş haftadır bu kapıda korkmadığımızı ilan etmek        için duruyoruz.
Bizler yasadışı hiçbir şey yapmadık. Kanunsuz hiçbir şey yapmadık. Başta Valimiz olmak üzere Belediye başkanlarımız, seçilmiş atanmış ne kadar        yetkili varsa biz yasa kanun dedikçe onların hepsi sustular. İşten atılan 14      tane işçi arkadaşımızın yaşadığı mağduriyeti görmemezlikten geldiler. İş barışının  yolu kapıdan geçer, atılan işçi arkadaşlarımızın tekrar iş başı yapmasından geçer. Onların taleplerini temsilcileriyle sendikaları ile beraber masada    oturacak   çözerek halledebilirsiniz. İşçilerin sendika seçme özgürlüğüne saygı duyarsınız. İçerdeki baskıları bitirirsiniz burada iş barışı  dinilen şey ancak     böyle sallanır. Ancak bunları bir söylememize rağmen       beş haftadır Eren şirketi üç maymunu oynamaktadır. Görmüyor, duymuyor, bilmiyor. Sanki   kapının önüne  14 tane işçi arkadaşımızı onlar koymuş gibi davranmıyor.
Bu saatten sonra beş haftadır açlığa mahkum etmeye kalktığınız işçi arkadaşlarımızın yapacakları her eylem meşrudur. Siz Anayasal hakkını kullandığı için işçileri açlıkla terbiye etmeye kalkarsanız, içerdekilere         gözdağı vermeye kalkarsanız işçiler de meşru militan eylemlerini sonuna     kadar kullanacaklardır. Ve yaş anacak oluşacak tüm işlerin sorumlusu da  masaya oturmaktan kaçan bu sorunu çözmekten kaçan Eren Enerji şirketi  olacaktır” dedi.

5 Ekim 2017 Perşembe

BAŞARMAK İÇİN BİRLİKTE MÜCADELE (Turgut GÜVEN)

 
 Turgut Güven yine yazdı ama bugün gecikerek yazdı. Direnişçi arkadaşlar ile kaldığımız yalnızlık içerisinde bizlere direnme gücü veren yazılara o kadar alışmıştık ki gelmeyince arama ihtiyacı hissettik. O kadarda mütevazi ve güzel bir insan gecikmeden dolayı özür dileyen yazısında da hak edene hakkını veren. Teşekkürler Turgut GÜVEN. İyi ki bizimlesin, direnenlerdensin. 

Eren Enerjinin işten çıkarılan işçileri yarın saat 16.15 de altıncı kez santral önünde basın açıklaması yapacaklar. Sendikal haklarını elde etmek için gelecek günlerde yeni eylemlerle seslerini duyurmaya çalışacaklar..
Eren Enerjinin patronu sendikal örgütlenme mücadelesi veren 14 işçiyi işten çıkardı. Bu işçilerden sekizi DİSK’e bağlı Enerji Sen, diğer altı işçi HAK-İŞ’e bağlı Enerji-iş üyesi.
DİSK’e bağlı sekiz işçi eylemlerin tam göbeğinde, çünkü sendikal haklarını elde etmenin yolunun direnme ile elde edeceklerine inanıyorlar. HAK-İŞ’e bağlı altı işçi üyesi oldukları sendikanın önerisiyle ise bu eylemlere katılmıyor. İkili görüşmelerle sorunun çözüleceğine inanıyorlar.
Aslında bu çarpıcı durum iki sendika arasındaki farkıda ortaya koyuyor. Biri hakkın, emeğin karşılığının direnerek, mücadele ederek kazanılacağını, diğeri ise önüne atılana razı olmayı ve çaresizliği anlatıyor.
İşte iki sendika arasındaki bu anlayış farkı, işçilerden bir kısmını mücadele edip direnmeye,diğerlerini ise iktidar partisinin milletvekilleriyle görüşmeye götürdü. İşçilerden bir kısmı, güç birliği yaparak kazanacağına, diğeri el pence divan durarak, karşısındakinin vicdanına sığınma, kendini acındırma peşinde.
Oysa işçi sınıfı tarihinde kazanılmış her hakkın ardında bilinçli mücadele olduğunu gösteriyor. Daha öncede yazdım, tekrarlayayım, işçi sınıfı tarihinde mücadele etmeden hakkını almak yoktur. Hiç bir patron işçisine sen bunu hak ettin al dememiştir. Patronun derdi kârına kâr katmaktır.
İşin özeti şu, hangi sendikaya üye olursa ol işçilerin derdi ortaktır. Ortak dert farklı yöntemlerle çözülemez, ortak dert omuz omuza mücadele ve güç birliğiyle çözülür. Mücadele alanı ise Eren Enerji Santralinin önünde işçi arkadaşının yanında olmaktan birlikte direnmekten geçer.
*****
Korkarak yaşanılacak sondan kaçış mümkün değildir. Aslında korkarak senin için hazırlanan sona da razı olursun.
Bunu neden yazdım! Bu güne kadar Eren işçilerinin yaptığı haklı eylemlere katılıp yakından takip ettim. İşten çıkarılan bu işçiler sendikal örgütlenme sonunda iş güvencesi ve toplu iş sözleşme masasına oturma ve kalıcı, geri alınamaz haklar elde etme peşindeler. Bunun içinde işten çıkarıldılar.
Eren patronunun sendikal örgütlenmeyi kırmak için verdiği ücret zammı ve sosyal haklar bir süre sonra rahatlıkla patron tarafından geri alınır. Toplu İş Sözleşmesiyle tarafların imza altına aldığı haklar hiç bir şekilde geri alınamaz.
Her hafta santral önünde direnen işçiler kimin için direniyor? Sadece kendileri için mi? Aynı zamanda Eren Enerji santrallerinde çalışan 1200’a yakın sınıfının diğer insanları için de direniyorlar. Ancak mücadele eden, direnen bu işçilerin haklarını kazanabilmesi için yardıma ihtiyaçları var.
Bu durumda Eren Enerjide çalışan işçilerinde kendi gelecekleri için yürekli olması gerekmiyor mu? İşten çıkarılan işçiler senin hakların içinde mücadele ederken sen onları nasıl görmezden gelebilirsin. Bu korku ve yüreksizlikle bir gün kapının önüne koyulmayacağının garantisi var mı?
Eğer bu sonla karşılaşmak istemiyorsan, dışarıda senin içinde direnen işçi arkadaşına yardım edememek vicdanını yaralıyorsa yapacağın bir şeyler var ve olmalı.
İşten çıkarılan arkadaşların santral önüne gelip basın açıklaması yapacağı gün sen de; topluca grip olup ve doktora gidebilirsin mesela! Bir hafta sonra Cuma günü canın öğlen yemek yemeyerek direnen arkadaşına elini uzatabilirsin. Bir sonraki Cuma iş yerinden çıktığında servis araçlarına binmeyerek evinize yürüyerek gider sağlık için yürüyüş yaparsın örneğin.
İşte o zaman bak bakalım devran nasıl dönüyor!
******
Bu saatten sonra da Termik Santral kurulmasını istemiyoruz. Tüm halkımız da istemiyor. Yarın ki toplantıya da tüm Zonguldak’ta seçimle makamlara gelmiş insanların hepsini, halkı temsil eden hepsini yarın saat 10’da Çevre Bakanlığı’nın 4’üncü katında gerçekleşecek olan değerlendirme toplantısına davet ediyorum.
Yukarıdaki sözler Çatalağzı Belediye Başkanı Adnan Akgün‘e ait. Doğru bir çağrı mı? Evet doğru. Halkı yöresine sahip çıkmaya çağırıyor.
Bu çağrıyı yapan ve halktan yardım isteyen Çatalağzı Belediye Başkanı Adnan Akgün desteğin önemini o kadar kavramış ki (!) Eren Enerji tarafından işten çıkarılan işçilerin “bize sahip çıkın, destek olun” çağrılarını bu güne kadar duymamış olması manidar değil mi?
Bn direnen işçilerden biri olsaydı cevabım, “Adnan Başkan ya hep beraber batacağız, ya birlikte çıkacağız, bunun başka yolu yok” olurdu.
****
Eren İşçilerinin örgütlenme mücadelesine destek yerine köstek olan emekten yana olduğunu dilinden düşürmeyen Muslu Belediye Başkanı Sabahattin Adıyaman bakın en yapmış.
Gelikten Halk otobüsüne binin koltuklar kirlenmesin diye oturmayan maden işçilerini camı kırık telefonuyla çeken Aslı’dan çok etkilenip ona yeni telefon hediye etmiş. Aslı’yı ve maden işçilerini aileleriyle birlikte iki günlük tatile göndermiş.
Muslu Belediyesinin böyle bir harcama kalemi varmı bilemem konu oda değil. Maden işçileri ve Aslı ile Karadon Müessesesi önünde buluşan ve tv kanallarına muhteşem (!) bir de konuşma yapan Adıyaman, emekten, işçilerden gurur duymaktan, onların onurundan falan bahsetmiş.
Eren İççilerinin örgütlenmesi mücadelesinde Eren patronunun yanında yer alan Adıyaman böyle şovlar yaparak kendini emekten yana gösterme çabası bana inandırcı olmadığı gibi gülünçte geldi.
Vicdan azabı işte böyle bir şeydir, insanı ezer, bir şeyler yapmaya zorlar. Adıyaman emekten yana ve vicdanını rahatlatmak istiyorsa önce kapısının önündeki mücadeleye sahip çıkacak.
TURGUT GÜVEN

Daha Fazla Cesaret Kurtuluş Mutlaka Ellerimizde.....

Değerli dostlar bu yazımızı işten atılan her hafta Cuma günleri eşleri ve çocukları ile Eren enerji kapısına giden direnen Disk’li işçiler olarak yazma ihtiyacı hissettik. Neden mi? 


Biz sendikal mücadeleye başladığımızda ortalığa birçok akıl veren çıktı hepimiz de şahitlik ettik bu iş Disk ile olmaz diye ortalığı bulandırıp durdular. Eren işçisi içinse hiçbir şey yapmadılar, sadece bu iş olmasın diye konuşup durdular, şirket yetkililerine yalakalık yaptılar sonrada sustular. Bu duruma çanak tutan birde mesai arkadaşlarımız vardı sendikanın yetkisi yokmuş diye ortalıkta gezinen (sanki bu konuları başında konuşmamışız gibi), basından duyduğu sözler ile ortalığa korku salmaktan başka bir şey yapmayan, çalışma koşullarına dair çözüm üretmeyen, yaşadıkları sorunu öteleyen, görmezden gelen değerli mesai arkadaşlarımız. O zaman biz çok nettik sendikamıza güvendik ve inandık zaten gelişen süreç her şeyi ortaya koydu, güvenmekte ne kadar haklıymışız, bu iş yetki ile değil yürekle olurmuş, cüretle olurmuş, cesaret ile olurmuş yaşadık ve öğrendik.

Nasıl Mı Olurmuş Birlikte Bakalım.

Her şeyden önce memlekette Ohal var hepimiz biliyoruz. Sokağa çıkmak hak aramak o kadar da kolay değil olsaydı zaten tüm Türkiye’de bir elin parmak sayısını geçmeyecek kadar işçi direnişi olmazdı. Ayrıca koca koca sendikalar binlerce üyeleri olmasına rağmen yetkili sendikalarya güya önlerine gelen toplu iş sözleşmelerini çıtları dahi çıkmadan %3 zamları kabul eden hale gelmiş azıcık yüreği olansa grev ilan etmiş bakanlar kurulu ile yasaklandığında ise susup kenara çekilmiş. İşçiler ile birlikte mücadele etmekte de kimsenin aklına bile gelmemiş.

Tam da bu duruma gelmiş olanlar hepiniz birlikte bağırıyordunuz ya, hak aramak hakkınız ama keşke yetkili bir sendika seçseydiniz olası durumda yetkisiz sendika ile hak arayamazsınız diye. Elbette böyle bağıracaksınız çünkü mücadele eden bir sendika olduğunda sizin de varlığınız sorgulanacak hak aramak denilen şeyin işe iade davası açmaktan daha ileri bir şey olduğu ortaya çıkacak, işçiler sizleri sorgulamaya başlayacak, 40 yıldır oturduğunuz koltuklarınız size dar olacak. (Hak aramak denen şey işe iade davası açmaksa haberiniz olsun biz onu bireyselde açarız yetkili sendikaya da gerek yok.) Hak aramak denen kavramların yazılı olduğu kitapları siz çoktan tozlu raflara kaldırmışsınız ya da o kitapları hiç elinize almamışsınız. Almış olsaydınız bilirdik koca koltuklarınızda konuşmak yerine her Cuma Eren Enerjinin A kapısın da olurdunuz, mücadelemizin yanında olurdunuz. İçiniz de böyle hak mı aranır diye soranlarda çıkabilir birkaç çift laf da size edelim.


Hak Verilmez Alınır.

Verilen mücadeleyi yetersiz bulanlar olabilir. Saygı duyarız ama bu lafları bizden uzakta değil tam da yanımızda etmeniz gerekmez mi? Mücadeleye katkı sağlamak göremediklerimizi aktarmak sesimize ses katmak emekten yana olmanın görevi değilmidir. Emin olun bizden uzakta ettiğiniz laflar değerli olabilir ama yanımızda edilmediğinden maalesef bir şey ifade etmiyor.

Tarih bize bir şeyi öğretmiştir hiçbir sermaye işçilere haklarını buyurun alın dememiştir. İşçiler yürüttükleri mücadeleler sonucunda haklarını kazanmıştır. Az önce de dedik ya hak arama kavramı tozlu raflara kalktığından Türkiye’de işçilerin durumu bu kadar perişan. Sendikalar dibe vurmuş, üye sayıları artan sendikalar ise siyasal iktidarın şemsiyesi altında ilerlemiş bu şekilde ilerlemenin bedelini de masa başlarında işçileri satarak ödüyorlar. Mücadele dinamiği taşıyan işçileri ise kendi içerilerinde sindirmiş, sınıf önderi olabilecek işçi arkadaşımızı bu tavırları ile pasif bir konumda bırakmışlardır. İşçiler ise maalesef kendilerine giydirilen bu gömleği parçalayamamış sendikal bürokrasinin karşında yenilmişler.

Kendi mücadelemizi bir düşünelim. Bizi işten atmak ile tehdit ettiklerinde en büyük lafları santral kapanacak, 200 kişi işten atılacak gibi lafları her gün söylediler. İçme suyumuz dahi elimizden alınmıştı bizlere deniz suyu reva görülüyordu. Bayram, ramazan kumanyaları zarar ediyoruz diye kaldırılmıştı hepimiz birlikte yaşamadık mı bu süreci. Tüm bu duruma nasıl bir arada göğüs gerip direndiysek yaşam koşullarımızı nasıl değiştirdiysek işten atılmalara karşıda aynı tavrı ortaya birlikte koymaktan başka şansımız yok. Toplu iş sözleşmesi diyen arkadaşlarımız için ise yine söylüyoruz bu tarz mücadele dışında başka yolumuz maalesef yok. Verilen pratik mücadele de ortada, bunun da DİSK’ten başka yolu yok.

NASIL MI?

İşten atılan toplam işçi sayısı 14 bunlardan sekiz tanesi Disk, 6 tanesi Enerji-İş üyesi bunu bir kenara yazalım ve dursun. 

Yetki süreçlerinde sendikalar yeterli sayılara ulaştıklarında bakanlığa müracaat eder, bakanlıkta şirkete yetki yazısı yollar. Keşke her şey bu kadar kolay olsa. İşveren tarafının gelen yetki yazısına itiraz etme hakkı var, bu hakkı kullandığında ise yazı tekrar incelenmek için bakanlığa gider. Bu süreç içerisinde sendika istemeyen işverenler bu işe öncülük eden işçilerden bir kısmını işten atmakta buluyor çözümü çünkü yeterli sayıya ulaşılmış olmasın, yetki yazısı boşa düşsün diye. Çalışmaya devam eden işçilere de dönüp tekrar bir tehdit başladığında hepimiz tahmin ediyoruz ki sendika diyen küçük bir topluluk dışında kimse kalmayacak. Bu durumda sendikaların önüne iki seçenek çıkacak ya işverenden icazet isteyip bu işi bağlamaya çalışmak (Bu tip sözleşmeler kölelikten başka bir şey getirmeyeceğini hepimiz biliyoruz) ya da işçilerin birliği sağlamaya çalışıp mücadele koşullarını geliştirmek ve direne direne kazanıp o masaya oturmak. (Yaşadığımız tablodan yola çıkarsak bu işe öncülük eden üyeleri için dava açmaktan başka bir şey yapmayan sendikadan ne sana nede bana fayda gelmez haberin olsun he bir de istediği kadar yetkisi olsun.)  İkinci dediğimiz olmaz diyorsan kusura bakma kardeşim sen zaten yenilmişsin. Sendika, mücadele gibi kavramlar senin harcın da değil. Bu laflarımız ağır gelebilir ama inan dost olduğumuzdan bu laflar bilesin.
 14 İşçi arkadaşımızın işten atılmasında 2 sendikanın da verdiği pratik mücadele ortadadır. Kimin neyi tercih ettiği neyi kurmaya çalıştığı çok nettir. İşçi arkadaşlarımız buna göre tercihlerini yapacaklar: Ya mücadele olacak bu tercih ya da icazet.   

Bu söylediklerimizden direnişi seçmeyen arkadaşlarımıza teslimiyetçi, medet umuyorlar gibi söylemler çıksın istemeyiz. Genel bir durum değerlendirmesi yapmak istedik pratik içerisinde yaşadıklarımızı sizin ile paylaşmak istedik. Sarı sendikanın kıskacında olan arkadaşlarımız bizde sizin gibi ilk defa bir sendikal mücadelenin içerisine girdik gerçekleri yaşadıklarımız pratikler ile öğreniyoruz. Siz sendika değiştirelim dediğinizde size bir laf ettik, emek dediniz emek varsa kimin harcadığı ortada dedik ve sizleri ikna edemedik. Başka bir yol tercih ettiniz (Bizce o yol yanlış) ve size sendikanız tarafından ne söyleniyorsa sizde onu yaptınız. Tamda sorunumuz burada başlıyor işte. Sizin ile birlikte yan yana haykırmadık mı “Hak Verilmez Alınır” diye, ilk tercihimizi yaparken Disk kavgadan kaçmaz diye konuşmadık mı yetkisi yokmuş bu iş masada biter dediğiniz şey yukarıda verdik ya onca örneği size. Tekrar iş başı yaptığımızda icazet ile iş başı yapan mı olacağız yoksa ben direnerek kazandım diyenler mi olacağız. Bu yüzden haydi işten atılan ve çalışmaya devam eden arkadaşlarımız yüzünüzü gerçek mücadeleye kazanabileceğimiz yöne dönme vakti, omuz verme vakti çünkü bu kavga hepimizin çocuklarının daha güzel yarınlarda yaşama kavgası. Onlara güzel bir gelecek bırakma kavgası.



Her Cuma biz saat 16:15 te haklarımız için Eren Enerji kapısında olmaya devam edeceğiz. Hak arama mücadelemizi sonuna kadar sürdüreceğiz. İşten çıkarken bindiğiniz servislerde bizim ile göz göze gelmekten kaçındığınızın da farkındayız. Kaçındığınız şeyin aslında kendi gerçekliğiniz ile yüzleşmekten kaçınmak olduğunu biliyoruz, kaçındığınız şeyin gerçekler olduğunu siz de biliyorsunuz. Yapılacak iş çok basit korkmadan sömürenlerin, işçi hakkı yiyenlerin üstüne üstüne yürümek, hak ettiğimiz yaşamı omuz omuza kendi ellerimiz ile birlikte almak.